30 Haziran 2011 Perşembe

16 Temmuz Türkiyeli Gençlerin Miladı Olacaktır

Vicdan Sahiplerine Çağrı

Son 10 yılda dünya dünyadaki zulümlere ve Türkiye’deki haksızlıklara karşı tepki göstermede ve tavır geliştirmede dindar kesimde aşamalı olarak bir düşüşün olduğu görülüyor. Bunda muhafazakar ve dindar kimliği olan kimselerin iktidarda olmasından kaynaklanan ‘Nasıl olsa hükümet bir tavır koyar’ beklentisi ve benim göstereceğim tepki hükümete zarar verir anlayışı etkili oluyor. İkinci sebep ise tepki ve tavrı belli cemaat ve sivil toplum kuruluşlarının yapmasını bekleyip, onlar yaptığında destek olmak anlayışı etkili. STK ve cemaatler hükümetle olan ilişkileri nedeniyle, yöneticilerden beklentileri ve çıkar ilişkileri nedeniyle çoğu zaman sessiz kalmayı ya da düşük düzeyde bir tepki göstermeyi tercih ediyor. Özellikle son 5 yılda bu STK ve cemaatler hükümete angaje olmayı seçmiştir. Bunda birçok cemaatin şirketleşmesinin etkisi büyük.

Tavır ortaya koymayı ve bir şey yapmayı hükümete havale etmek ise, siyasi iktidar sahiplerinin tepki ve tavrı kendi iktidarlarını devam ettirmek için iç ve dış rakiplerine karşı koz olarak kullandığını görmemektir. Her siyasi iktidarın beklentisi kendi yönlendirmesi haricinde hiçbir oluşumun tepkinin ses çıkarmanın olmamasıdır. Her iktidar koyun gibi güdeceği vatandaş ister.

5-10 yıl önce bir zulüm ve haksızlık karşısında tepki göstermek için Beyazıt meydanını dolduranlar şimdi nerede? Suriye’de akla hayale gelmedik zulümler yapılırken neden sessizler. Yoksa iktidarda Ak Parti yokken kendilerine siyaseten uzak bir iktidar varken, tepkileri zalime zulme değil de Türkiye’deki hükümete miydi? O zaman meydanlara inen cemaatler stkların fertlerin kalpleri değişti mi? Değişmişse onların o zamanki tepkilerinde hüsnü niyet sahibi olduğuna inanırız. Kalpleri değişmemişse 8-10 yıl önce meydanlarda tepkilerini ortaya koyanlar o amellerinde samimi değillerdi? Öfkeleri zalime değil o zaman ki iktidar sahiplerine miydi? O iktidar sahiplerini zor durumda bırakmak için mazlumlara olan tepkiyi kullandılar.

Peki şimdi ne yapmalı? Genelde tüm Türkiye’deki, özelde ise İstanbul’daki vicdan sahiplerine büyük bir görev düşüyor. Zulme tepkimizi ve tavrımızı asla hükümete, cemaatlere ve STK’lara havale edemeyiz. Onların bir şey yapmasını bekleyerek zaman kaybedemeyiz. Elbette onlar bir şey yapmak isterse destekleriz. Şimdi vicdan sahibi her fert, Allah’a karşı sorumlu olduğunu bilmeli. Tavır göstermek için üstad Necip Fazıl’ın söylediği gibi “'Kim var? ' diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert 'ben varım! ' cevabını verici, her ferdi 'benim olmadığım yerde kimse yoktur! ' fikrini besleyici bir dâva ahlâkına kaynak bir gençlik” bilincinde olmalıyız. Hatta ‘kim var’ sorusunu beklememeli vicdanımızın sesine göre hareket etmeliyiz. Bizim hükümettin cemaatlerin STK’ların vereceği icazete ihtiyacımız yok. Tek icazet mercii vicdanlarımızdır. Zulüm ve haksızlıklara tepki gösterme bilincine sahip arkadaşlarımızla sosyal medyada ve çeşitli ortamlarda bir araya gelerek tepki ve tavır geliştirmeliyiz. Şunu bilmeliyiz ki biz yapmazsak kimse asla yapmayacak. Ve ileride tepki göstermemenin hesabını yine biz vereceğiz. Son aylarda Suriye’de yaşanan onca zulme karşı Türkiye’de ciddi anlamda toplum tepki göstermedi. Şimdi Suriye’deki zulümlere karşı ciddi ve etkili tepki ve tavır göstererek başlayabiliriz.

Suriye’deki Baas zulmüne karşı bir araya gelerek 16 Temmuz Gençlik Hareketi’ni oluşturan arkadaşlar bunun ilk adımını atmıştır. Bu hareketin Suriye sınırında yapacağı eylem dindar-muhafazakar kesimin, siyasi partilerin STK’ların ve cemaatlerin Suriye’deki olaylara karşı zihninin berraklaşmasına büyük katkı sağlayacaktır. Çünkü cemaatler, STK’lar kendileri bir tavır belirlemekte zorlanmakta, diğer insanların bir tavır belirlemesini beklemektedir. Gençlerin hiçbir hesap gütmeden sadece vicdanlarının sesiyle yapacakları eylem dindar insanların tavır belirlemesinde büyük etki yapacak. İnşallah 16 Temmuz Gençlik Hareketi’nde olduğu gibi, diğer konularda da gençler bu tarz birlikteliklerini ve toplumun önünden yürümeyi sürdürürler.

Süleyman Özgür

29 Haziran 2011 Çarşamba

Bu Hikaye Suriyeli ve Türkiyeli Gençlerin Hikayesi

Kısa metrajlı bir tanıtım filmi çekilecekti. 16 Temmuz Gençlik Hareketi fikrini ortaya atıp, ellerini taşın altına koyan ve vakit kaybetmeden çalışmaya başlayan gençler “Suriye İçin Sınırlara Dayanıyoruz” eyleminin tanıtım filminde başrolü yine kendileri oynayacaklardı.

Suriye’deki kardeşleri için bir araya gelmişlerdi. Pek çoğu ilk kez birbirleriyle tanışmıştı. Hepsi farklı fraksiyonlara mensuptu. Fakat genel geçer tüm fikir ayrılıklarını bir kenara bırakıp hedefe kilitlenmişlerdi.

Film çekimlerinde yine tam bir bütünlük havası vardı. Suriyeli kardeşleri onları birbirlerine yakınlaştırmıştı. Allah zaten “benim rızam için bir araya gelen iki kişinin üçüncüsü ben olurum” demiyor muydu? 16 Temmuz Gençlik Hareketi üyeleri bu realitenin hayata izdüşümlerini gösteriyorlardı.

Ben tanıtım filminde rol almadım. İzleyici oldum. Her bir genç tek cümleyle Suriye’ye neden gittiğini anlattı.

Kimi Suriye’deki kardeşlerinin özgürlüğü için,
Kimi diktatörlere karşı tavır almak için,
Kimi ulusal sınırlara değil, ümmetin sınırlarına inandığı için 16 Temmuz’da Hatay’a gideceğini söyledi.

Tanıtım filmi muhteşem bir kapanış sahnesiyle sona erdi. 16 Temmuz Gençlik Hareketi’nin tüm üyeleri omuz omuza hep bir ağızdan “16 Temmuz’da Suriye halkı için sınırlara dayanacağız!” dedi.

Çekim sonrası merkez üssümüz olan At Pazarı Meydanı’na döndük. Hareketin ana unsurlarından olan Milli Türk Talebe Birliği meydanda bir fotoğraf sergisi açmıştı.  At Pazarı’ndaki kafelerde insanlar dünyaya odaklanmışken, onlar Suriye için daha başka neler yapabilirizin derdindeydi.

Sergideki fotoğraflara herkes birer mesaj yazdı. Benim mesajım, “Ortadoğu halklarının kaderini, Ortadoğu halkları yazar” oldu. Gün içinde Kurtuba Dergisi’nin sitesi hacklenmiş ve sitemiz kullanılmaz hale gelmişti.

O mesajı yazarken tekrar  “Hala bir ümit var Selman!” dedim içimden. Eve gelip hemen bir blog sitesi açtım. Nitekim 16 Temmuz Gençlik Hareketi’nin yazılacak tarihi bir hikayesi vardı.

Selman Maltaş

Suriye Önümüzde Bir Sınav Kağıdıdır

Çünkü dengeleri değil, insanlığı gözetmeyi öğretir.

Çünkü rüzgara göre değil, doğrulara göre hareket etmeyi öğretir.

Çünkü slogan atmayı değil, proje üretmeyi öğretir.

Çünkü  komplocuların değil, Allah’ın bir planı olduğunu öğretir.

Çünkü dağınık olmayı değil, birlik olmayı öğretir.

Çünkü eleştirileri umursamayı değil, eylemi gerçekleştirmeyi öğretir.

Çünkü görmezden gelmeyi değil, inisiyatif almayı öğretir.

Çünkü batılıların çizdiği sınırlara  değil, kardeşliğin sınırlarına itibar etmeyi öğretir.

Çünkü devrimi kodamanların değil, gençlerin gerçekleştireceğini öğretir.

Selman Maltaş

Vallahi Biz de Yolumuzdan Dönmeyeceğiz

16 Temmuz’da Hatay’a doğru yola çıkacak olmamıza ithafen hareketin adı “16 Temmuz Gençlik Hareketi” olmuştu. Hararetli geçen birinci toplantıdan sonra ikinci toplantı için çağrı yapıldı.

İlk toplantıda akşam namazını beraberce eda edip dağıldığımız mescitte buluşacaktık. İlk buluşmanın tadı damağımdaydı. Sultanahmet’te iki arkadaşla buluşup Fatih’e yürüdük.

Mescite yaklaştıkça heyecanım daha da büyüyordu. Her adımda aklıma “hürriyet” için sokaklara dökülen gençler geliyordu. Ben de onlar için bir şey yapmak istiyordum. Suriyeli kardeşlerimin gerçekleştireceklerini ümit ettiğim devrimde, Allah’ın bana da bir görev vereceğine inanıyordum.

Mescide yaklaştığımda Türkiye’de zihinlerimize kazınan “bizden devrim çıkmaz” söylemi aklıma geliverdi. Kendi kendime “Acaba ilk toplantıdaki gibi kalabalık olacak mıyız?” diye sormaya başladım. Ezberleri bozmak kolay değildi elbet. Şeytan tetikte bekliyordu.

Avluya girdiğimde hemen camdan içeri baktım. O an içimin yağları eridi. İlk toplantıdan daha kalabalık bir gençlik kitlesi içeride tartışıyordu. “Esselamunaleyküm” deyip Ortadoğudaki tüm sınırları yıkarcasına içeri girdim. “Aleykümselam” cevabını alınca, “Hala bir ümit var Selman” dedim içimden.

Mescitte yapılan toplantı genele açıktı. Yürütme kurulu toplantısı başka bir mekanda yapılacaktı. Genel toplantı bittikten sonra akşam namazları kılınıp Yürütme Kurulu olarak At Pazarı Meydanı’na geçildi.

Otuz kişiydik. Mekana yerleşmemiz biraz zaman aldı. Bu gençlik devrimine yürek değil, sandalye de dayanmıyordu.

Derviş devrimcilerin çayı demli olur deyip çaylarımızı söyledik. Ana gündem maddelerini istişare ettik. Hakan Albayrak’ın hafta içinde “16 Temmuz Gençlik Hareketi” bildirisini köşesinde yayınlayacağı haberiyle mest olduk. Türkiye’nin dört bir tarafından arayanlar telefonlarımızı bir an olsun boş bırakmıyordu. Allah’a şükürler olsun, farklı düşüncelere sahip olmamıza karşılık hep orta yolu bulduk.

Dağılırken herkes birbirine sıkıca sarıldı. Yüzler gülüyordu. Mutluyduk. Çünkü Müslüman kardeşlerimiz için yola çıkmıştık. O an aklıma Suriyeli devrimci bir genç geldi.

Devrimci gencin bulunduğu şehir muhaliflerin eline geçmiş. Bir haftadır muhalifler şehri kontrol ediyorlarmış. Bu genç bir gün Şam’a gelmiş. Şam’daki bir grup gençle buluşmuş. Kendisine halini hatrını soranlara, “Vallahi bir haftadır hürriyet’in tadını aldım. Bir daha da bırakmayacağım!” cevabını veriyormuş.

Biz de Türkiyeli gençler olarak hayatımızda ilk defa hürriyet isteyen kardeşlerimize destek olmanın heyecanını ve hazzını aldık. Vallahi biz de yolumuzdan geri dönmeyeceğiz!

Selman Maltaş

Suriye Halkı İçin 16 Temmuz’da Sınırlara Dayanıyoruz

Toplantıya yetişmek için acele etsem de saat altıyı geçmişti. Servise binip trafiğe takılmak yerine, her zaman olduğu gibi Karaköy’den Fatih’e yürümeyi seçtim.

Toplantının yapılacağı binaya geldiğimde henüz yarım saat gecikmiştim. Hızla toplantı salonuna indim. Heyecanlıydım. Belki de tarihin kırılma noktalarından birine şahitlik edecektim. Toplantı odasının kapısını usulca açtığımda içeride hararetle “bir şeyler yapmalıyız” diyen onlarca gençle karşılaştım.

Kapının açılmasıyla birlikte hepsiyle göz göze gelmek için müthiş bir çaba içine girdim. Çünkü hayatımda gözleri aynı anda parlayan bu kadar genci bir arada görmemiştim.

Kendi alanlarında bir şeyler yapma gayreti içinde olan pek çok gençlik grubu 24 Haziran 2011 akşamı Suriye için bir araya gelmişti.
Arap gençlerinin kalbinde taşıdıkları hürriyet aşkına destek olmak için omuz omuza oturuyorlardı.
O akşam renklerin ve zevklerin bir önemi yoktu. Tek gerçek, Baas rejimi tarafından sistematik bir soykırıma tabi tutulan Suriye halkına destek olmaktı.

Rota belliydi. Suriye’den Türkiye’ye gelen mültecilere moral vermek amacıyla Hatay’a doğru yola çıkılacaktı.
Sadece Suriyelilere moral vermek değildi amaç. Bir asır evvel batılılar tarafından çizilen ve kardeşlerimizle aramıza psikolojik barikatlar kuran sınırların aslında hiçbir önemi olmadığı dile getirilecekti.
Sınırların değil, kalplerin bir anlamının olduğu haykırılacaktı.
Türkiye’den Suriye’ye doğru üzerlerinde “Hürriyet” yazılı balonlar uçurulacaktı.

Ellerimizle hazırlayacağımız uçurtmalar Suriyeli kardeşlerimiz için,
Bahreynli kardeşlerimiz için,
Libyalı kardeşlerimiz için,
Yemenli kardeşlerimiz için,
Ve sair coğrafyalarda hürriyet için ayağa kalkan tüm kardeşlerimiz için gökyüzüne bırakılacaktı.

Toplantı sonucunda Türkiye’nin yürekli gençleri 15 Temmuz Cuma günü Türkiye’nin dört bir tarafından yola çıkıp, 16 Temmuz  Cumartesi günü Hatay’da olmaya karar verdiler.
Ardından hep beraber akşam namazında aynı safa durdular.
Bir daha ki toplantı için tek tek kucaklaşıp aynı yolda bir daha hiç ayrılmamak üzere vedalaştılar.

Selman Maltaş